Arda Erel

Arda Erel

Arda Erel is one of the top Book Lovers influencer in Turkiye with 1179450 audience and 1.68% engagement rate on Instagram. Check out the full profile and start to collaborate.

1.2m

AudienceAudience

1.68%

Engagement

Get in touch
list-cover
location Turkiye
verifyVerified account
fast-reach-outFast reach-out capability

Niche categories

Book Lovers


Portfolio

Standout projects making waves around the web

image

Çocukluğumdan beri terapi görüyorum. İlk terapim 15 yaşlarımda. Sonra tekrar 20 yaşlarındayken. Neden gittim? Çünkü okullarda akran zorbalığına uğradım, bu yüzden hep okullar değiştirdim. Ülkemin içinde sürgün... “Bu toplumda nasıl var olacağım?” sorusuydu aslında hep. Bana hep okullarda çocuklar “git” dediler. “İstemiyoruz seni.” Dışlandım, kovuldum. Hep okullardan gönderildim. Ne öğretmenlerim korudu, ne de öğrencilerin çoğu. Göçmenlerin acılarını, azınlık olmayı, düşmanlığın korkutuculuğunu, nefrete maruz kalmayı, kadınların ezilmelerini bu yüzden hissedebiliyorum. Bu yüzden kadınlara yakınım, cinsel azınlıklara da, ezilen başka milletlere de. Çünkü ezilmeyi içimde çok derinlerde duyuyorum, onların her gün duyduğu gibi. Ezilenlere yakınlığım da işte bu yüzden… Ezilmeyi iyi bildiğim için. Bunu da söylemekten gocunmam çünkü ezenin acımasızlığını işaretliyorum… Bugünlerde yine 3000’e yakın yorum aldım, nefret söylemleri. Yok tipim neymiş, yok bu ülkede yerim yokmuş, gitmeliymişim… Ağzına geleni söyleyen, özellikle beni sürekli ülkemden kovanların nefretine maruz kalıyorum. Sürekli “git bu ülkeden” yazılarıyla yaşamak boğucu. Ama bilinsin ki, ben de bu ülkenin eşit yurttaşı ve vatandaşıyım. Ve ülkemi seviyorum. Daha fazla “ülkeden git” mesajları almak istemiyorum... Kovulmaktan çok yoruldum, çok.

34166
image

Kadının özgürlüğü, ne giyeceğine sadece kendisinin karar vermesinden geçer. Ne herhangi bir siyasi lider, ne baba, ne de eş. Kadının ne giymesi gerektiğini söyleyen her türlü cümle otoriterdir, kesinlikle özgürlükçü olamaz; kadına yönelik her türlü müdâhale kontrol etme arzusundan gelir. Bu yüzden hepsi saldırgandır. Kontrol, baskıyla iç içe geçerek var olur. Kadınlar başka kadınları kontrol ederken, eril tahakkümü içselleştirdikleri için yaparlar bunu; yani hepsi tahakkümü içselleştirmiş olduklarından başka kadınları aynı erkekler gibi ezerler. (Bu yüzden bazı kadınlar Gülşen’den rahatsız olur.) Kadınların kendi aralarında dayanışması için içselleştirdikleri eril tahakkümü bir bir yıkmaları gerekir. Tahakküm, aslında onlara ait değildir; kadınların içine yerleştirilir. Kadınlar baskıyla yaşıyorlar. Bu totaliter baskıyı Gülşen kabul etmeyen, içselleştirmeyen, meydan okumak isteyenlerden. Bence çok önemli bir rol model. Kadınların nasıl yaşaması, nasıl giyinmesi, nasıl oturması gerektiğini söyleyen herkes bilmeli ki, kadınların iyiliğini düşünmek, özgürlüğünü savunmak onlara kendi isteklerinizi zorla dayatmak hiç değildir. Kadınların buna ihtiyacı yoktur çünkü akıl almak zorunda değillerdir. Onların özgürlüğü, onların seçimlerinde saklıdır. Tamamen hür ve onlara dair seçimlerinde. Bizlere de sadece saygı duymak düşer. Bu kadar. Saygı ve sevgiyle @gulsen

31627
video

Onun adı İbrahim. Suriye’den gelmiş ailesiyle. Kim bilir nasıl bir aile mirası, ülke mirası taşıyacak sırtında. Kim bilir nasıl bir toplumla karşılaşacak yaşadıkça… Göçmenliği daha en küçük yaşlarda bilecek… Ve ırkçılığı. Türkiye’deki arkadaşlarıyla doğum gününü kutlamış, annesi ona bu hediyeyi hazırlamış. Bu video beni çok etkiledi… Bir Suriyeli okurum vardı, 16 yaşlarında. “Arda Abi okula gitmek istemiyorum çünkü herkes benden nefret ediyor, kötü şeyler söylüyorlar,” diyordu. O kötü sözlerin ırkçılık içeren sözcükler olduğunu hemen anlamıştım. Sonra kendisi de söylemişti… Ben eskiden çocukları acımasız bulurdum ama aslında çocuklar değil; aileleridir acımasız olan, bugün daha iyi anlıyorum. Nereden öğreniyor çocuklar ırkçılığı, nefreti? Ailelerinden. Televizyondan. Siyasetçilerden… Oysa onların dünyası yetişkinlerinki gibi kirli değil başta; tertemiz. Yetişkinler gelerek kirletiyor onların temizliğini, darmaduman ediyor, kötü sözcükler öğretiyorlar. Nefreti aşılıyorlar yüreklerine. Dilerim İbrahim’in Türkiye’de dışlanmadığı bir geleceği olur. Videoyu izlerken hep onu düşündüm. Burada nasıl bir geleceği olacak? Herkes ırkçılık yaparken, neler yaşayacak? Sonra hayatta iyi insanların olduğu gerçeğini hatırlattım kendime. Belki de en önemli dilek bu: İyi insanlarla karşılaştığın bir hayat yaşamak… ❤️ Bunu diliyorum bu güzel yüzlü İbrahim’e. Ne çok zengin, ne çok başarılı; bizim en çok iyi insanlarla karşılaştığımız, birbirimizi dışlayıp hırpalamadığımız bir topluma ihtiyacımız var (Videoyu ailesi paylaştığı için paylaşıyorum.)

40041
image

Ben 27, annem babam 55 yaşında. Soruyorum “hiç elektrik faturasını bu toplum konuşuyor muydu?” diye. “Hayır,” diyor ikisi de. “Elektrik faturası bugünkü gibi herkes tarafından konuşulmazdı,” diyorlar. Her şeyi özelleştirmenin, elektriği özel şirketlere bırakmanın sonucu bu işte. Tüm toplum özel şirketlere borçlu şimdi... Bazen bana diyorlar “Başka bazı ülkelerde de böyle” diye. Evet ama bu başka ülkelerde de böyle diye, ölümcül değil demek değil. Bu neoliberal ekonomik düzen içinde, ne sağlık gerçekten “ucuz” ne de elektrik. Paran varsa “sağlıklısın.” Ölmemek için sürekli haddinden fazla çalışmak zorunda kaldığın bir düzende yaşıyoruz. Oysa “sağlık” ve “elektrik” gibi ihtiyaçlar böyle zor elde edilinen ihtiyaçlar olmamalı. Ama bu düzenin yaptığı bu: özel şirketlere mahkum edilen toplumlar yaratmak. Bugüne de 1980’lerde başlayan politikalarla gelindi… Her şeyi özelleştir; geçinebilen geçinsin, geçinemeyen geçinemesin. Bu durumu sosyal devlet anlayışından vazgeçen, vatandaşlarını özel şirketlerin kucağına bırakarak, akademideki kullanımıyla “şirketdevlet” hâline gelmiş tüm neoliberal kapitalist toplumlar yaşıyor. Bu sorunun çözümü tamamen düzenle alakalı değişimle olacak. Ve dünyanın her yerinde ihtiyaç olan şey, vatandaşının yanında, onun elektrik, su, doğalgaz, sağlık, eğitim gibi temel ihtiyaçlarını sosyal devlet anlayışıyla karşılayan, ahbap çavuş kapitalizmine dayanmayan bir sistem. Bunu talep etmedikçe, bu düzen böyle sürer gider… #ZamlarGeriAlınsın Fotoğraf: Twitter

25331
image
image

Bu cümleyi ikinci romanımın ilk cümlesi olarak yazmıştım. Neden böyle yazdım? Çünkü insanın aklında odalar olduğuna inanıyorum. Kimisi büyük, kocaman; kimisi küçük. Kimisi sıkış tıkış duruyor odada, konulduğu odadan rahatsız; kimisi rahat rahat yayılıyor odanın içinde, mutlu. Kimisi temiz, pürüpak bir ortamda; kimisi kirli, dağınık, toz duman düşünceler, duygular arasında… Bazı odalarda deprem oluyor, sallanıyor her taraf; hem odanın sahibi, hem de odada oturan sallanıyorlar… Yani anlayacağınız, akıldaki o odalarda hep birileri var, hep... Bazen öfkeyle, bazen özlemle, bazen aşkla. Ama var! Ve bir kere akılda oda verdikten sonra da odadan çıkarmak, onu göndermek çok zor. Çünkü hafıza, aslında bize bu dünyada miras kalan tek şey. #YüzYüze romanım iki, ilk romanım #Sarsıntı da üç yaşında :) Sanki çocuklarım büyüyorlarmış gibi…

12585
image

Ölümlere “yazık oldu,” deyip geçmemeliyiz. Bu ölümlere alışmamalıyız. Şehit haberleri de sıradanlaşamaz, asla sıradanlaşmamalı… Çünkü ölümle beraber, kaybedenlerin tüm ailesi de beraberinde zincirleme etkileniyorlar ölümden; hem de yıllarca… Ölüm birdenbire gerçekleşirken, etkisi öyle birdenbire geçmiyor; yıllara dağılıyor geride kalanlar için… Bir ömür bir acı… Hafifleyen ama hep orada, zihinde, hatırada bir acı… Ben isterdim ki hiç savaş olmayan bir dünyada yaşayalım; hep beraber dostlukla ve huzurla. Ama biliyorum ki hâlâ böyle bir dünyaya ulaşmak için çok yolumuz var. Tarık, Cizre’de şehit olmuş bir makine mühendisi, 20 gün sonra askerliği bitecekken hayatını kaybetmiş… Çok üzüldüm, sevenlerine, geride kalanlara baş sağlığı diliyorum.

15256
video

Kürtçe şarkılar beni çok duygulandırıyor, bazen ağlatıyor durduk yere; anlamasam da dillerini, içimde saklanmış bir duyguyu çekip çıkarıyorlar sanki. Kürtçe müziğin dokunaklığını seviyorum… Bazen üzülüyorum hiç Kürtçe bir şarkı dinleyememiş, hiç Kürt edebiyatı okumamış insanlara… Habersiz yaşıyorlar insanlardan, onların dünyalarından, duygularından. Duyamıyorlar onlara seslenenleri… Oysa sanat çok güçlü; çünkü bizi birbirimize yakınlaştırıyor, bunca kutuplaşmaya rağmen… Bu şarkı çok sevdiğim birinin bana dinlemem için gönderdiği Kürtçe bir şarkı; bu yüzden çok kıymetli benim için. Dinleyelim, dinletelim her zaman. Unutmayalım ki müzik evrenseldir ve susturulamaz

9072
video

Bu video beni çok üzdü çok… Çocuk psikolojisi bilen herkesi de eminim çok üzmüştür. “Hain” kelimesi Arapça ḫāʾin kelimesinden geliyor. Anlamı: hıyanet eden kimse. Bu kelimeyi en son ne zaman kullandım; inanın hiç hatırlamıyorum… Gerçek şu ki; burada bu kelime gencecik çocuk tarafından yalnız siyasi bir lidere değil, tüm “başkaları”na doğru dağılıyor. Konu AKPli olmak ya da CHP değil, başka türlü düşünen, yaşayan herkese bir kelime seçmek aslında… Yani daha kötü bir durum var toplumsal yaşama, birbirini algılamaya dair. Sürekli “biz” ve “onlar” diyerek bölünmüş olarak yaşıyoruz, çok uzun zamandır. Bu iklimdeki bölünmüşlük yetmezmiş gibi, şimdi küçücük yaşlarda çocuklar “hain” kelimesiyle “başkasını görmeyi” “hain” kelimesi içinden düşünerek öğreniyor; tüm muhalifleri, farklı düşünenleri, farklılığı bulunanları bu kelimeyle görüyorlar… 7-8 yaşlarında başkalarını “hain” olarak gören çocuklar nasıl bir gelecekte yaşarlar ki? Küçük yaşta başkasını “hain” kelimesi içine yerleştiren, hem dünyayı “hainlerle dolu bir yer” olarak görecek; hem de kendisini sürekli “hainlerle çevrilmiş” zannettiği için güvensiz bir zeminde yaşantılayacak. Dünya hainlerle dolu olurken, kendisi de güvensiz hissedeceği için mutsuz olacak… İnanın bu böyle olacak. Ben bu çocuğun yaşındayken siyasetten anlamazdım. Biz okula giderdik, oyunlar oynardık, evde ders çalışır, aile gezmelerine gider, doğum günleri kutlardık… Nerede miting var, bilmezdik bile… “Kindarlık” çok ağır bir yük, kişinin üzerine binen, onu darmaduman eden bir yük. Onu kendisine de yabancılaştırabilir. Ben isterdim ki bu çocuklar “hain” kelimesini değil, “birlik” kelimesini bilsin. Hepimiz bu ülkenin eşit vatandaşı ve birbirimize ihtiyacı olan insanlarıyız; kardeşçe ve dostça, farklı düşünsek bile saygıyla yaşamalıyız… Bunu öğretelim çocuklara; bu ülkede bir olduğumuzu ve farklı düşünsek bile hep beraber güvenle yaşayabileceğimizi.

16616
video

“Bedenini korumak” derken?… Neden kadınlar bedenlerini koruyamadıklarında tekrar ‘suçlu’ oluyorlar? Neden bu kadına yaklaşan iki çocuklu adam suçlanmıyor? Neden kadınlar ekran önünde sürekli suçlanıyorlar? Bu nasıl bir düşünme şeklidir? Kadınların da kadına psikolojik şiddet göstermemesi için eğitilmesi şart. Neden kadınların bedenlerini istismar eden babalar, erkekler konuşulmuyor? Neden kendilerini koruyamadıkları için kadınlar suçlu da, onlara saldıran erkekler, toplumsal dinamikler suçlu değil? Bir kadın bedenini koruyamadığı için asla suçlu değildir. Onu bu psikolojiye sokan toplumsal dinamikler suçludur. Onları konuşsanıza! Kadınları bedenlerini korumak zorunda bırakan ataerkil düzeni, erkekleri konuşsanıza! Mağdur suçlayıcılık, bizim toplumumuzda o kadar yerleşmiş ki! Mağdur olanın “mağdur olmasını sağlayan sebepler” asla konuşulmuyor. Bu kadının bedenini istismar eden erkeğin psikolojisi, onu yetiştiren toplum asla konuşulmuyor! Yetmezmiş gibi tekrar kadın suçlanıyor; nasıl izin verdi diye! Yazıklar olsun! Yoksulluk, dinsel şiddet, aile içi dinamikler, erkeği koruyan düzen, kadın şiddeti, çarpık ilişkileri sağlayan zemin… Yok, konuşulmuyor asla. Kadınların hiçbiri bu şekilde muamele görmeyi hak etmiyor sevgili Esra Erol. HİÇBİRİ. Eğer kadına istismar varsa, suçlusu bellidir. Suçlusu asla kadın değildir. #EsraErol çok üzücü, çok kırıcı bir yaklaşım bu. Bir kez daha iyi ki hiç televizyon izlemiyorum dedim. 18 yaşında olan bu kızın yanındayım!

21849